TRAVMATİK BAĞLANMA / Aşkın travmatik halleri

AŞKIN TRAVMATİK HALLERİ

(Cosmopolitan dergisi Ağustos 2016 sayısı röportajı)

 

·         En basit anlatımla “travmatik bağlanma” ne anlama geliyor?

Travmatik bağlanma, bir psikoloji terimi elbette ve aslında hemen her gün çevremizde gördüğümüz, çok üzüldüğümüz durumları ifade ediyor. İflah olmaz, saplantılı, yıkıcı bir aşk durumunu ifade etmektedir. Kişiyi azar azar tüketen, zehirli bir ilişki durumudur. Erkekler de kadınlar da bu sorunu yaşayabilir, belirli bir cinsiyete mahsus değildir.

Bu konuda destek verdiğim danışanlarımdan birkaç cümle nakledecek olursam travmatik bağlanma, teknik ifadelere gerek kalmadan net olarak ortaya çıkacaktır: “ Kocam her gün sebepsiz dövüyor beni, ama onu seviyorum, bırakamam”, “Beni defalarca aldattı, her fırsatta aldatıyor da, ama onu bırakamıyorum, çok seviyorum., “beni hep aşağılayıp kovuyor, kaç kez sabaha karşı üçte tekmeleyerek sokağa attı, 15  kez terk ettim, ama her seferinde dayanamayıp geri döndüm. Onsuz yapamam.”

Sürekli şiddete, psikolojik baskıya, her türlü istismara maruz kaldığı halde hala bunlara “onu seviyorum” diyerek katlanan her kadın travmatik bağlanma yaşıyor demektir.

Bu durum çok popüler olan ‘Stockholm Sendromu’ olarak da bilinir.Silahlı bir soyguncu, 1973 yılında Stockholm şehrinde bir bankaya girip havaya ateş açarak dört kadını rehin alımıştı, bu soyguncu altı gün boyunca, insanlara korku dolu saatler yaşatmıştır. Olaydan sonra rehinelerden birinin soyguncuya karşı güçlü duygusal bağlar geliştirdiği, aşık olduğu ortaya çıkmıştır ve kadın, soyguncu için destek kampanyasına öncülük edenlerdendir. Böylesine bir işkencecisine aşık olan kurban durumudur.

 

·         Ne gibi durumlarda ortaya çıkıyor? Travmatik bağlanma yaşayan insanların tipik özellikleri neler?

Bir güç dengesizliği ve istismarın sürekli olmayan aralıklı doğası gibi iki temel nokta zerinde durulmaktadır. Bir aşk ilişkisi bağlamında ele aldığımızda bir taraf aşırı güçlü ve diğer aşırı zayıf durumdadır. Buradaki güç algısı kişinin zihnindeki algıya göredir, mesela kadın ekonomik olarak daha güçlü olabilir, çok güzel olabilir, birkaç dil bilen biri de olabilir, aşık olduğu kişi de ortalama sıradan bir vatandaş olabilir. Burada erkeğe atfedilen gücün kaynağı esasen kadındaki yanlış algıdır. Kendisini çocukluk dönemlerinden kaynaklanan birçok sebepten dolayı bilinçaltı düzeyde yetersiz, değersiz hissetmektedir. Bir türlü telafi edemediği büyük bir boşluk, belirsizlik duygusu hissetmektedir, birine dahil olma biri tarafından sahip çıkılma ihtiyacı kronik bir ihtiyaca dönüşmüştür. Kendisini b anlamda olağanüstü zayıf hissetmektedir. Bu noktada biraz yakınlaştığı herhangi bir erkeğin, sahiplenici, ilgili tavrını  görünce bu kısa sürede kadın tarafından benimsenir ve kendi zayıflığından kaynaklanan bir güç algısını erkeğe atfeder. Artık o olmasa yaşayamayacağını düşünür. Bağlılık, ısa sürede bağımlılığa dönüşür. Ve Erkek hakarete başlayıp, şiddete başvurduğunda, aşağıladığında bu, kadının kendi zayıflığını bilinçaltı dünyasında daha çok pekiştirir ve daha çok sahip çıkılma ihtiyacı ortaya çıkar ve işkence de etse, aşık olduğunu söylediği adamdan ayrılmak bir kaos ve cehennem gibi gelir ve kısa süreli gidişler yaşasa da ilk fırsatta geri döner. Sürekli şiddet uygulayanın cazibesi, aşık olanın zayıflığından,yoksunluğundan beslenir.

Bir diğer unsur ise istismarın sürekli olmayan aralıklı doğası diye ifade edilen durumdur. Kişi döver ama bu nonstop bir şiddet değildir, sonrasında ilgi gösterir, sever, okşar, belki ne kadar sevdiğini anlatır...yani sürekli şiddet yoktur, şiddet ve ilgi döngüsel olarak yer değiştirir ve bu kadını içinden çıkılması zor bir kısır döngüye sokar ve ilgi kısmının geleceğini, umarak, bilerek yaşadığı bu kaotik ilişkiyi bir yaşam tarzına dönüştürür. Hastalıklı bir ilişkidir bu ve 0- 6 yaş arasındaki  bağlanmayla ilgili olumsuz bilinçaltı kayıtlarla sürecin temeli atılır. Ebeveynlerle ya da bakım verenlerle güvenli ve sağlıklı bir ilişki kurma ortamı bulamayanlarda, travmatik bağlanma sorunları ortaya çıkabilmektedir.

Bir danışandan saplantılı bir aşk  hikayesi:

43 yaşında kadın, akademisyen, iki yabancı dil biliyor. Kocası 45 yaşında bir mühendis...Kocasının ikinci evliliği, önceki evliliğinden 13 yaşında bir kızı var, üç yıldır evliler.

Ofise geldiğinde üslubu, oldukça bakımlı ve güzel olması ilk dikkat çeken unsurlardandı. Koltuğa oturduktan bir süre sonra anlatıkça ağlamaya, ağladıkça makyajı yüzü gözü karışmaya başladı. Adamla 6 yıllık bir ilişkisi vardı, üç yıl flört etmişler ve evlenmişlerdi. Evliliğin üçüncü yılında boşanmak istediği halde boşanamadığını, onu bırakamadığını söyleyerek “bana bu konuda yardım edebilir misiniz” diyordu. “Bunu aklımdan silin, onsuz yapamıyorum, kaç kez denedim , ayrıldım dediğimde mahfoluyorum, işimi gücümü yapamaz hale geldim, ne olur beni kurtarın” şeklinde ağlayarak anlatıyordu.

Kocası eski evliliğinden olan kızını yanına almayı şart koşmuştu ve danışanımız seve seve kabul etmişti. Adam mühendisti fakat evlendikten birkaç ay sonra işi bırakmış ve “geri zekalılarla çalışmaya tahammül edemiyorum” diyerek sürekli iş konusunu erteliyordu, hala işsizdi ve danışanın dubleks evinde yaşıyorlardı.

“Sürekli aşağılıyor beni, kızıyla sürekli ilgileniyor ve ben hizmetçiymişim gibi davranıyor. İlk zamanlar yalnızken tokat atıyor, tartaklıyordu, ama son zamanlarda kızının yanında da hakaret edip aşağılıyor. Bütün bunlara yine dayanabilirdim yine de ama eski karısı ve kızı ile tatile gidiyor, bu kızının hakkıymış. Bu beni çıldırtıyor günlerce ağlıyorum, hayatım kabusa döndü. Hele bazen sarılmak istediğimde, yatakta beni ayağıyla itip, dokunma bana diyerek reddetmesi beni kahrediyor. Annemlere de anlatamıyorum, kaç kez ayrılmaya kalktım, o zorluk çıkarmadı, en bilirsin dedi ama sonra ben gidip tekrar özür diliyorum. Yalnız başıma yapamam, artık yalnız olmayı göze alamam. Hafta sonlarında bazen baş başa kaldığımızda, her şey harika geçiyor, beni güldürüyor, kucağına alıp taşımadığı kalıyor, tatillerde başbaşayken olağanüstü biri, o zamanlar ona doyamıyorum. Ama damarı tuttuğunda canavarlaşıyor ve bırakıp gittiğimde onunla geçirdiğimiz güzel günler aklıma geliyor hep, aslında iyi biri o, sadece kızına karşı sevgisini abartıyor, yoksa bana bunları yapmaz. Kızı da sürekli olacağına göre ben hep böyle aşağılanmak istemiyorum, kurtulmak istiyorum.”

Bu danışanımızla bir süre çalıştık, içinde büyük bir boşluk duygusundan bahsediyordu, ve onsuz bıraktığında dipsiz bir yalnızlığa çaresizce bırakılmış gibi hissediyordu, yüksek bir kaygı yaşıyordu , yaptığımız çalışmalarda değersizlik ve güvensizlik duygularının sebepleri doğumun ilk aylarından itibaren oluşmaya başlamıştı. 13 seans çalıştık. Aşama aşama kendini onarmaya başladı. Terapisini bittikten bir yıl kadar sonra bir dostunu yönlendirmek üzere telefonla aradığında onu terk ettiğini ve mahkeme sürecinde olduklarını laf arasında belirtti.

 

 

 

·   Mutlaka fiziksel bir şiddet yaşamak gerekiyor mu? Sadece psikolojik olarak yaşadığımız sıkıntılar da bağlanmaya neden olabilir mi?

İllaki fiziksel şiddet yaşamak gerekmiyor, zaman zaman sıklaşan bir baskı altında olmak bile yeterli olabilir; ailesiyle görüşülmesinin yasaklanması, arkadaşlarıyla ilişkinin kısıtlanması gibi baskıcı tavırlar...psikolojik şiddet, aşağılama, cinselliğini reddetme, aldatma gibi eşinin değersizleştiren, ona kendini  bir hiçmiş gibi hissettiren psikolojik şiddet, ilişkisel şiddet durumları da travmatik bağlanmanın travma oluşturan ucunu oluşturabilmektedir.

·         Neden bizi üzen, sarsan kişilere daha güçlü bir bağla bağlanıyoruz? “Kaçan kovalanır” hala geçerliliğini koruyor mu?

Şunu tekrar netleştirmek lazım ama...Bir düzeye kadar “kaçan kovalanır.” Durumu makuldür ve ilişkiye adrenalin pompalayan ilişkinin cilveli bir halidir, bir düzeyde...Özgüven duygusu yerinde olan, yaşam içerisinde sahip olduğu değeri hissedebilen, özsaygı sahibi insanlar şahsiyetlerine saldırı niteliği taşıyan bir ilişkiyi bir saniyede bitirir.

Bu ise, tipik bir “döver de sever de” durumudur daha çok.

Sürekli bizi üzüp, bizi sarsan bir insana gösterilen bir bağlılık ciddi bir zayıflığa sahip olduğumuzun işaretidir.

Birinin sevme duygusunu, “ben sevilmeyi hak eden biriyim.” şeklinde olgunlukla kabullenmekten çok; birinin bizi sevmesini bize yapılmış bir lütuf gibi hissediyorsak, bilinçaltı kişilik örgütlenmesinde böylesine bir yetersizlik alanı, boşluk söz konuysa sorunlu bir hastalıklı ilişki anlamındaki “kaçan kovalanır” durumu ortaya çıkar. Yani partnerimizin bizi sevmesini sadece sevgiyle değil de yüksek bir minnet duygusuyla yaşıyorsak, ortaya bir bağlılıktan çok bağımlılık durumu çıkar ve o kaçtıkça biz kovalarız.

 

·         Peki tedavisi mümkün mü? Neler yapabiliriz? Çözümü nedir?

Elbetteki psikoloji biliminin günümüzde ulaştığı kazanımlar ve birçok psikoterapi yöntemi ile travmatik ilişki yaşayan bir insanın, yaşadığı bu saplantılı yıkıcı ilişkiye karşı güç kazanması, değişebilmesi ve ilişki algısını değiştirebilmesi, bir dengeye oturtması mümkün. Genellikle içerisinde dönüp durdukları şiddet-ilgi döngüsünün farkında değillerdir, kendi duygularını analiz edemezler. Bunun bir ilişki değil, tamamen ötekine endeksli yıkıcı bir bağımlılık olduğunun kişiye birçok psikolojik terapi yöntemiyle fark ettirilmesi mümkün... öz yaşamı içerisinde, duygularını, sebepleriyle analiz edebilmesini  ve tamir edebilmesini sağlayan bir terapötik süreçle kişi dengeli bir ilişkinin tarafı haline gelebilir.

 

·         Kendimiz aşamıyorsak hipnozla bu bağlılıktan kurtulmak mümkün mü? Çok aşık olduğumuz ama bize acı veren adamı tamamen kafamızdan ve kalbimizden atabilir miyiz?

Aşkın söz konusu olduğu dengeli bir ilişkide kadın ve erkek, birbirini hipnoza almıştır. Birbirlerinden etkilenir, birbirlerinin varlığına saygı duyar ve birbirleriyle coşarlar, birbirlerini ve ilişkiyi besleyen telkinler söz konusudur.

Travmatik bağlanmanın söz konusu olduğu bir aşk hastalıklı bir aşktır.  Bir taraf sadakatsizdir, ilişki  diktatörüdür, işkencecidir. Diğer taraf ise saplantılı bir biçimde aşıktır, obsesiftir, yaşadığı durum asla bağlılık değil, tam bir bağımlılıktır. Ve saplantılı aşk da, sevginin  yaşam kalitemizi sıfıra indiren aşırı olumsuz olumsuz duygulara dönüşmüş halidir. Bu bağımlılık ilişkisinde, aşk denilen şey karmaşık duygulardan oluşan bir kötü hipnoz etkisidir. Kişi bilinçaltındaki şiddetli bir psikolojik ihtiyacı karşılamak dürtüsüyle yaşadığı sahte emniyet ve ilgi durumunu aşk zanneder...aşk zannedilen bu işkenceyle örülü bir başkasına mahkum olma halinden insanlar elbette ki hipnoterapi ile  de kurtulabilir.  Kaygılar, güvensizlik ve yetersizlik, yalnız kalma korkuları hastalıklı bir sevgi ile kamufle olmuştur. Ve neticede bunlar bir duygudur, ne kadar güçlü olursa olsun olumsuz duyguları temizlemek iyi bir hipnoz ustasının ana hedefidir. Hipnoterapinin olağanüstü teknikleriyle kişilerin bilinçaltı düzeyde yaşadığı bu bağımlılığın sebepleri bulunabilir . Ve aşama aşama bebeklikten beri birikmiş zayıflık oluşturan duygular temizlenerek kişinin kendini adeta yeniden doğurması ve bilinçaltı düzeyde sahip olduğu şahsiyetli ilişki potansiyeli hipnoterapi ile de açığa çıkartılabilir. Özetle kafanızdan da kalbinizden de atabilirsiniz.

Uzm. Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı

Mehmet BAŞKAK

Ad & Soyad
E-Posta
Yorum