Kısırlık Tedavisinde Hipnoz

HİPNOZ KISIRLIĞA ÇÖZÜM OLUYOR

 

HİPNOZ ALTINDA EMBRİYO TRANSFERİ GEBELİK ORANINI ARTTIRIYOR

 

 İsrail’deki Soroka Üniversitesi’nde Dr. Eliahu Levitas başkanlığındaki bir grup araştırmacının tüp bebek tedavisi gören 185 kadın arasında yaptığı araştırmadan elde ettiği sonuçlara göre, tedavi sırasında hipnozdan faydalanan gruptaki kadınların yüzde 28’i gebe kalırken, hipnozdan faydalanmayan diğer gruptaki kadınların gebelik oranı yüzde 14’te kaldı.

 

İsrailli uzmanlar, araştırmalarında ‘Hipnoz, tüp bebek tedavisindeki embriyo transfer aşamasını daha başarılı hale getirebilir mi?’ sorusuna cevap bulmaya çalıştılar.

 

Embriyo transfer aşamasında, laboratuvar şartlarında döllenmiş yumurtanın gelişmesiyle elde edilen embriyo, kadının rahmine transfer ediliyor. Fakat, rahimde o anda kasılmalar olursa bu, embriyonun rahme tutunabilme, dolayısıyla gebelik oluşması ihtimalini, olumsuz etkileyebiliyor.

 

Araştırma, hipnoterapinin kadınların transfer anında rahatlamasına yardım edebileceği ve tedavinin başarı şansını arttırabileceği düşüncesinden hareketle yapıldı.

 

Tüp bebek tedavisi gören kadınlar öncelikle hipnotize edilmeye uygunlar mı buna bakıldı.

 

Embriyoları transfer edilirken, kadınlardan 89’u hipnotize edildi. Kadınlardan bazıları daha önce de bir ya da birden fazla tüp bebek tedavisi görmüştü.

 

Kadınlardan 96’sının embriyo transferi, kadınlar hipnotize edilmeden yapıldı. Bu kadınların hepsinin ilk tüp bebek denemesiydi.

 

Hastalar için embriyo transferi stresli bir an olarak bilinir, hatta bu anın tüm tedavi sürecinde stresin tavan yaptığı an olduğu söylenebilir. Hipnozun kişi üzerindeki sakinleştirici etkisi tüp bebek tedavisinin başarılı sonuçlanmasına olumlu katkı yapıyor. Ayrıca hasta hipnoz altındayken yapılan embriyo transferi klinik gebelik oranına ciddi katkı yapıyor.

 

DEPRESYON TÜP BEBEK TEDAVİSİNİ OLUMSUZ ETKİLİYOR

 

ABD ve Kanada’daki binlerce kadının “hipnoFertility” (hipnoDoğurganlık) olarak adlandırılan tedaviye başvurmasıyla, hipnozun gebelik için kullanımı gittikçe daha popüler hale geliyor. Bu kadınların başarı hikâyeleri o kadar heyecan verici ki, konuya çok büyük şüpheyle yaklaşanları bile tebessüm ettiriyor.

 

Her geçen gün daha çok kadın, hipnozun doğumla sonuçlanan gebe kalma şanslarını arttırdığına inanıyor. Yapılan bazı araştırmalar da kadınların bu inancını destekler nitelikte.

 

1993’ten bu yana anksiyete (kaygı) ve depresyonun gebe kalmaya etkisi üzerinde yapılmış araştırmaların sonuçlarına göre, gebe kalma olayı gerçekten kişinin zihinsel durumuyla yakından ilişkili.

 

Klinik depresyon vakaları tüp bebek tedavisinde gebe kalma oranlarını olumsuz etkiliyor. Araştırmalara göre, klinik depresyon tanısı konmuş kadınların (sebebi kısırlık kaynaklı olmayan depresyon) gebe kalma şansı yüzde 50 daha az. Depresyonun yanına kaygı faktörü de eklenince “fıtraten” kaygılı olan kadınların -kısırlık teşhis ve tedavisinden önce de her zaman var olan kaygı hali- tüp bebek tedavisindeki başarı şanslarının yine yüzde 50 daha az olduğu sonucuna varıldı.

 

Depresyon belirtileri gösteren ve ilk tüp bebek denemesi başarısız olmuş kadınlarda, depresyon belirtilerinin tedaviyle giderilmesinin ardından altı ay içinde ikinci denemede gebe kalma oranlarının yüzde 60 civarında olduğu kaydedildi. İkinci tüp bebek denemesi depresyon belirtileri tedavi edilmeden yapılan kadınlarda gebe kalma oranı yüzde 24.4 seviyesinde kalıyor.

 

Bu araştırmalar, neden birçok kadının gebe kalmak için hipnozdan faydalandıklarını biraz olsun açıklıyor. Eğer, zihnen nasıl olduğumuz ve ne hissettiğimiz, fizyolojimizi etkiliyorsa, depresyon ve stresi gidermek için hipnoz gibi tedaviler işe yarayabilir.

 

Tüp bebek tedavisinde, bir yandan vücut çok hassas ve kırılgan döllenme işini gerçekleştirmeye çalışırken, zihin de alışık olunmayan bir ortamda bulunmak, mahremiyetin korunmasıyla ilgili endişeler ve kişiyi rahatsız eden prosedürlerin sebep olduğu stresle baş etmeye çalışıyor. Hipnoz, o anda hissedilen durumsal stresi azaltmada sakinleştirici etkiyi sağlayabiliyor.

 

ZİHNİN-BEDEN BAĞLANTISI VE HİPNOZ

 

Zihin-beden bağlantısı sayesinde, modern hipnoz teknikleri bedenin içinde – bilimsel bir dille ifade edersek nöroendokrin sisteminde, değişiklikler meydana getirebiliyor. Bu tekniklerin kullanımı yeni değil, zihnin—diğer bir ifadeyle hipnozun—insan bedenini etkileyebilme gücünün keşfi 1800’lü yılların başına dayanıyor.

 

Bilim çevreleri, 1977’de Roger Guillemin ve Andrew Schally zihin-beden bağlantısı hakkında yaptıkları araştırmayla Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü’nü alana kadar bu konuya şüpheyle yaklaşmışlardı. 

 

Zihnin ve metaforların ne kadar birbirleriyle bağlantılı olduğu ve bunun bedende hangi seviyede değişikliklere sebep olduğunu kanıtlamak çok zor, fakat belli aralıklarla tekrarlanan hipnozun, düşünce yoluyla değişim meydana getirmede katalizör görevi gördüğü söyleniyor.

 

Her ikisinin de doktora derecesi olan ve zihin-beden bağlantısı üzerine yapılan araştırmalara öncülük eden ödüllü psikologlar Ernest Rossi ve Kathryn Rossi bu konuyu ayrıntılı bir şekilde araştırdılar. Beyinde zihin-beden bağlantısının nasıl işlediği konusuna daha geniş açıklama getiren bu psikologlar, hipnotistlere kişinin bedeninde değişim meydana getirebilmek için hangi teknikleri uygulamaları gerektiğini öğretiyorlar.

 

 Kısırlık tedavisine olumlu etki edebilecek bu değişiklikler daha çok insan bedeninde bir denge ve düzen hissi oluşturmaya yönelik. Hipnotik telkin, direk olarak vücutta istenen değişiklikleri meydana getirebiliyor.

 

KISIR ERKEKLERDE DE BAŞARILI

 

Hipnozun, gebe kalma üzerindeki olumlu etkisi sadece gebe kalma oranlarıyla ölçülmez. Başarılı sonuçlar, aralarında hipnozun da bulunduğu birçok faktör sonucu meydana gelir. Gebe kalmaya yardımcı hipnozda temel ve öncelikli hedef, danışanla beraber çalışarak danışanın hayatında bir denge ve düzene kavuşma hissi sağlamaktır.

 

Doğurganlığı hedef alan hipnoz, kişideki stres düzeyini azaltmayı ve geleceğe olumlu bakabilsin diye kişinin psikolojik bagajını temizlemeye odaklanır. Bu aynı zamanda, kadınların partnerleri için de işe yarayan bir süreçtir. Kısırlıkla ilgili çalışmaların çoğunda genellikle anne adayı üzerine odaklanılır, bu da erkek partnerlerin tedavi sürecinde gerekli destekten mahrum kalmalarına sebep olabilir.

 

2003 yılında yapılan bir araştırmaya göre, kısırlık problemi yaşayan ve stres yaşadığını bildiren erkeklerde, bir yıl sonrası yapılan testlerde sperm kalitesi daha düşük çıkmıştır. Başka bazı araştırmalar da stresin sperm kalitesini nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor.

 

Bazı araştırmalar da, kadının yumurtlama dönemi gözetilerek, gebelik için belli zaman aralıklarıyla ilişkiye girmenin strese bağlı anejakülasyona (boşalma başarısızlığı) katkıda bulunduğunu göstermektedir. Erkek partnerler de, stresli anlarda iç huzur ve sükûneti sağlamış olmaktan fayda 

Ad & Soyad
E-Posta
Yorum