Aşırı kıskançlık ilişki kanseridir

Aşırı kıskançlık ilişkinin kanseridir!

"Kıskanıyorum çünkü aşığım" diyenler burda mı? Kıskançlık ile ilgili merak ettiğiniz her şeyi Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak açıkladı.

Habertürk Linki: http://www.hthayat.com/yasam/roportajlar/haber/1048980-asiri-kiskanclik-iliskinin-kanseridir

Türk Dil Kurumu, kıskançlık kelimesini "Bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum" olarak tanımlıyor. Aslında bu 'olumsuz tutum'un altında sandığınızdan daha derin anlamlar yatıyor. Bir önceki yazımızda bebeğini kıskanan ebeveynler ile ilgili uzman görüşlerine yer vermiştik. Bu haberimizde ise sevgiliye/eşe duyulan kıskançlığı ele alacağız. Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, sevgili kıskançlığı ile ilgili sorularımıza yanıt verdi.

 

Sevgilimizi/eşimizi neden kıskanırız? Kıskançlık özgüven ile ilgili bir sorun mudur ?

Yaşadığımız her duygunun insanın varoluşunun bir parçası olduğunu anlamak gerekir. Kıskanırız, çünkü doğamızda var, öfkelenmek gibi, nefret gibi kıskançlık da bizi biz yapan unsurlardan...

 

Yeri geldiğinde öfkelenmek sağlığa işaret eder, yeri geldiğinde bir sapkın suça ve failine karşı nefret duymak sağlıklı olmaya işaret eder ve tıpkı bunun gibi tam yerinde kıskanmak da sağlıklı bir bünyeye işaret eder.

 

Seven bir kadın partnerini bir başka kadınla özel bir ortamda, sarmaş dolaş görmesi ya da bir erkeğin sevdiği kadını bir başka erkekle özel bir ortamda sarmaş dolaş görmesiyle hissettiği kıskançlık tam yerinde gösterilen bir kıskançlıktır. Aidiyet duygusu zedelenmiştir, sadakat ihlal edilmiştir, partner tarafından ifade edilen sevgi duygusu fiilen yalanlanmaktadır ve tabii ki buradaki kıskançlık doğaldır. Aşk iki kişinin birbirine dahil olması, kişinin kendini sevdiğine ait hissetmesidir aynı zamanda ve yerinde gösterilen kıskançlığın böyle bir duygusal aidiyetle ilgisi vardır.

 

Özgüven yoksunluğundan da kaynaklanabilir tabii ki ama artık bu durumda kıskançlığın bir sorun olarak algılanması söz konusu olabilir. Kişide yetersizlik, değersizlik duygusu varsa sevdiğini kaybetme korkusu yaşıyorsa aşırı kıskançlık davranışlarıyla eşinin hayatını kabusa çevirebilir, bu durumda özgüvenle ilgisi vardır ve ama böyle bir durumda psikolojik bir sorundan bahsetmiş oluruz.

 

Kıskançlık bir hastalık mıdır?

Duygularımız bizim için bir mesaj, bir farkındalık misyonu da taşır. Bu anlamda kıskançlık bir sorun değil sağlıklı ve normal insan bünyesinin işleyişinin bir parçasıdır denilebilir, sorun olarak görülmesi gereken şey kıskançlığın aşırı düzeyde yaşanması, kişiye ve karşıdakine rahatsızlık verecek düzeyde olmasıdır. İlişki kalitesini bozacak düzeydeki kıskançlık, yıkıcı etkileri olan bir hastalığa dönüşebilir.

 

Patolojik kıskançlık, hastalıklıdır ve Othello sendromu olarak da anılmaktadır, Shakespeare’in bu eserinde Othello aşırı kıskançlıkla, paranoid duygularla, aşırı şüphelerle çığrından çıkıp aslında çok sevdiği karısını ve onun aşığı zannettiği Cassio’yu ve ardından kendisini öldürür, ardından bütün bunlara sebep olan asılsız kıskançlığı planlayan Lago adlı karakter de idama mahkum olur. Kıskançlık burada bir hastalıktır.

 

Hastalıklı kıskançlık belirtilerini özetlemek mümkün:

 

1- Aşırı derecede sevdiğini kaybetme kaygısı,

 

2- Aldatılma korkuları takıntıya dönüşür: Eşinin normal ilişkilerini dahi kontrol etmeye çalışmak, ailesi, iş çevresi demeden ilişkilerini kısıtlamaya çalışmak,

 

3- Sevdiği kişiye aşırı öfke göstermek, tehditler ve hatta şiddet uygulamak,

 

4- Her anı kontrol etmeye çalışmak; sürekli takip etmek, telefonlarını, sosyal medya hesaplarını, kime like attığını takip etmek...WhatsApp'ta online mi değil mi, online ise bir başka ilişkiye yorarak bunalmak, bunları kavga sebebi yapmak,

 

5- Komplolar kurmak... Örneğin bir başka hesapla sosyal medyadan mesajlar atıp cezbetmeye çalışmak.

 

Bu belirtilerin çoğu bizde var diyenlerin ilişkisi, evliliği ciddi bir risk altında demektir; huzur zaten bozulmuştur, bu durumda mutluluğu mumla arasanız bulamazsınız.

 

Kıskançlığın şiddetlisini bir hastalık olarak değerlendirirsek tedavisi var mıdır?

Aşırı kıskanç kişi, sakin olduğunda bunun saçma olduğunu söyleyebilir ve fakat içeriden yükselen aşırı duyguya engel olamaz. Aşırı kıskançlıktan kopma noktasına gelmiş bir çift geldi aklıma, danışanım kadındı.. Bir yıllık evliler ve inanılmaz zor zamanlar yaşıyorlardı, kıskançlık ve öfkeden uyuyamıyor, eşinin annesiyle ve kız kardeşiyle dahi görüşmesine dayanamıyordu, onu hep cezalandırmak istiyordu. Hipnoterapi ile destek sürecini programladık ve yaptığımız çalışmalarla 4 yaşındayken babasının, annesini aldatmasına şahit olduğunu öğrendik. Babasına giderken, babası göğsünden itiyor ve kapıyı kapatıyor, o esnada başka bir kadınla olan özel durumu görüyor. Babaya karşı güven duygusunun bozulması, babası tarafından reddedilme, değersizlik duygularının temeli burada atılmıştı... Ve evlendiğinde bilinçaltında uyuyan bu kötü tohum uyanmış ve kocasını da babasıyla bağdaştırmıştı artık o potansiyel bir aldatandı... Bütün hastalıklı tepkilerinin zemininde bu vardı ve bir dizi seans sonunda bunu aşabildi, terapisi başarıyla sonuçlandı. Kıskançlığın sebepleri bulunup kişinin duygularını kontrol etmesi terapi süreciyle mümkün olabilir. Bu durumdaki bir kişinin mutlaka bir ruh sağlığı profesyoneline müracaat etmesi gerekmektedir.

 

Erkek kıskançlığı mı kadın kıskançlığı mı daha zordur?

Patolojik kıskançlık ilişkinin kanseridir ve her ikisi de zordur. Geleneksel olarak kadın, erkeğin kıskançlığını tolere etmeye, tahammül etmeye, çok sevildiğinin kanıtı olarak görmeye daha yatkındır denilebilir. Kadınların kıskançlıkla baş etmede erkeklere göre daha yapıcı, erkeklerin de kadınlara göre daha yıkıcı yöntemler benimsediğini ortaya koyan araştırmalar var. Fakat patalojik kıskançlığın erkeği de kadını da ilişkiyi eninde sonunda yıkar, evliliği bitme noktasına getirir.

 

Evlilikte kıskançlık ile sevgililik dönemindeki kıskançlık arasında farklar var mıdır?

İlişkinin türü, ilişkiden ne beklendiği önemli tabii... Ankara Üniversitesi'nde sosyal psikoloji bağlamında yapılan bir araştırma geldi aklıma... Bekarların, yapılan anketlerde kıskançlığın olumlu etkilerine evlilerden çok daha fazla katılım gösterdiği görülmüştür. Sevgililik döneminde ileriye dönük beklentiler olgunlaşmışsa evliliktekine benzer zor süreçler oluşabilir, fakat evlilik aidiyetin, bağlılığın kurumsallaşması anlamına da geldiğinden her zaman daha sıkıntılı olabileceği söylenebilir.

 

Yukarıda bahsettiğimiz belirtilerin yarısından fazlası sevgililik döneminde ortaya çıkıyorsa “Evlenince düzelir” diye düşünüp görmezden gelmek zor bir evliliği kabullenmek anlamına gelebilir.

 

Kıskançlığın ilişkiye hiç faydası yok mudur?

Hiç olmaz mı, bir tutam kıskançlık lezzet katar. Dozunda kıskançlıkla sevdiğimizi, sevildiğimizi bir kez daha anlarız, dozunda kıskançlıkla birbirimize bağımızı fark ederiz, aşkın farkındalık düzeyine çıkmasının unsurlarından biridir yerinde gösterilen kıskançlık... Bazen cilve, bazen naz, bazen erotik bir oyun malzemesi olabilir ve dozunda kıskançlık birlikteliğe hareket katar, sevgiyi alevlendirir, arzuları kamçılar.

 

“Kıskançlığın olmadığı yerde aşk yoktur” sözünü nasıl yorumlarsınız?

Aşk ele avuca sığmaz bir kuştur, su gibi bulunduğu her kabın şeklini alabilir. Milyon tane aşk tanımı var, insanların milyon tane hali var. Hayat kadını olarak çalışan bir hanıma müşteri olarak devam ederken, ona sırılsıklam aşık olduğunu söyleyen ve kadının çalıştığı genelevin önünde her akşam işten çıkışını bekleyen bir danışanımı hatırlıyorum. Her gün birçok erkekle birlikte olmasıyla ilgili en küçük bir kıskançlık duygusu belirtmiyordu. Burada kıskançlık düzeyi normale göre sıfırın altında diyebilirsiniz ama buna rağmen tutkulu bir aşktan bahsediyordu danışan. Ciddi kişilik problemleri vardı. Burada patoloji mi var, çok uçlu psiko-sosyal problemler mi var yoksa aşk mı var iyi bakmak lazım tabii...

 

Aşırı kıskaçlığın olduğu yerde hastalık vardır, aşırı kıskançlığın olduğu yerde şüphe, kaygı, öfke, özgüven yoksunluğu vardır ve ama biz hastalıklı kıskançlığımızı aşk elbisesiyle kamufule edebilir “Kıskançlık varsa aşk vardır, yoksa aşk yoktur” diye bir denklem kurabiliriz. Dikkatli bakmak lazım. İlişkiyi sahiplenme, koruma ve lezzetini artırma düzeyindeki kıskançlık, evrensel, insani bir duygu olarak aşka eşlik eder.

 

Eşler arasında kıskançlığın olmaması anormal bir durum mudur? Eşi kıskanç olan kadın/erkek ilişkiyi nasıl idare etmelidir? Neler yapmalıdır, neler yapmamalıdır?

Hiç kıskançlığın olmaması anormal bir durumdur, hiç kıskançlık taraflardan birindeki bir sorunun işareti olabilir. Kocasının önceki evliliğinden olan çocuğuyla ve çocuğun annesiyle, yani eski eşiyle tatile gittiğinden bahseden bir hanımefendi gelmişti birkaç yıl önce, üst düzey yönetici ve ekonomik bağımsızlığı olan bir profildi üstelik. Eşinin “çocuğun sağlığı için” açıklamasını makul buluyordu, görünüşte kıskanmıyordu. Aslında bütün mesele ciddi bir özsaygı, özgüven yoksunluğuydu ve bir daha başkasını bulamama, düzen kuramama kaygısı çok yüksekti, ileri yaşından dolayı “eğer sorun çıkartırsam beni boşar ve bir daha kimseyi bulamam, zamanım da azaldı ya başkasını bulamazsam ya anne olma şansımı kaybedersem” şeklinde dip korkuları çok daha baskın olduğundan kıskançlık yüzeye çıkamıyor, bastırılıyordu. “Kıskançlığı bastıracak düzeyde yaşanan ne?” diye düşünmek daha doğru sanırım.

 

Kıskananlar ve kıskanılanlar açsından da yapılacaklar var. Kıskananların durumlarını anlatması ve eşlerini anlamaya çalışması, eşinin kendisine olan sevgisini, bir başkasını gündeme getirmedikleri zamanlardaki mutluluklarını göz önüne alması, kontrol etmeye çalışması önemli. Kıskanılanlar, iş , aile ve sosyal çevrelerinden uzaklaşmamalı, kıskançlığın haklı taraflarına çeki düzen vermeli...

 

Eşine ilgi gösterip, ona değer verdiğini hissettirmeli. Taraflar sevgi ve saygı çerçevesinde empatik bir ilişkiyi besleyecek yaklaşımlar, baş başa etkinlikler, minik sürprizlerle bağlılıklarını birbirlerine hissettirmeli... Bununla beraber kıskançlık, huzuru bozacak noktaya gelmişse ki hastalıklı kıskançlıklarda kişilerin kendi başına yapacakları çok şey yoktur, ertelemeden bir psikoloğa, aile danışmanına müracaat etmek, destek almak gerekmektedir.

 

Röportaj: Dilay Argün

Ad & Soyad
E-Posta
Yorum